Çankaya Üniversitesi bünyesinde 3 ayda bir yayımlanan Gündem dergisi, Ocak sayısında “Aşk” konusunu işliyor. Bu amaçla Çankaya Üniversitesi Yayım Müdürü Sayın F. Besim Kavukçu ile Aşk, Diyet ve Sağlık konusunda keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Keyifli okumalar…

AŞK İÇİN AYNI FİKİRDE OLMANIZ DEĞİL AYNI FREKANSTA OLMANIZ ÖNEMLİDİR

İlk soru direkt olsun istedim, estetiklik ve aşk`ın bağlantısı hakkında neler söylemek istersiniz?

Estetiklik ilişkiyi güçlendirir mi? Kesinlikle evet. Özellikle kadınları baz aldığınızda, estetiklik çok daha önemli bir konu haline geliyor. Aşk`ın çok görsel bir şey olduğuna inanıyorum. İlk görüş ve ilk görünüş çok önemli. Aşk`a daha çok insani boyutta baktığımızda, yani sevgiliye duyulan aşkı ele aldığımızda estetiklik çok önem kazanıyor, özellikle günümüzde. Gençler tarafından, beden algısı önemseniyor. Pozitif yönden baktığınızda beden algısının önemli olması çok güzel; ancak tek bir şartla; gerekli yerde kendinizi durdurmayı başarabilirseniz.

Beden algısı, popüler diyetler ve medyanın etkisiyle son zamanlarda kötüye gitmeye, başladı. Estetik kaygılar arttı, çoğunluk mankenlere benzemeye çalışıyor, “0” beden algısı güçleniyor. Beğenilmek için insanlar bunu yapmaya başladı. Estetik kaygısına yatırılan ciddi paralar ve mesailer mevcut, dolayısıyla bu olguyu yadsıyamayız. Kilo anlamında da, dış görünüş anlamında da bu böyle.

İnsanlar ama özellikle kadınlar, estetik görünmek, güzelleşmek için çok fazla para ve zaman harcıyor, neden özellikle kadınlar?

İnsanlığın var oluşundan, sanatın ortaya çıkmasından beri kadın, estetik bir simge olmuş. Sanat dallarının tamamında, estetiklik manasında kadın kullanılmış. Bu anlamda kadınlar, bu estetik imajı korumaya çalışıyor. Estetik anlamda daha güzel ve olumlu gözükmeye çalışıyor. Bu yüzden kadınlar için daha bir önem kazanıyor estetiklik. Günümüzde ise, erkekler de bu algıya kapıldı.

Estetik kaygıları en aza indirilmiş insan mı aşk`ta daha başarılı oluyor?

Estetik kaygılar önemli, dozunda yaşayan insanlar bence ilişkilerde daha başarılı oluyor. Estetik kaygıları arkada bırakmak biraz da insanın bakımına önem vermemesi, kendisini salması anlamına geliyor. Hayat için de, aşk için de, kendini bırakmayan hayata karşı güçlü insanlar olmak lazım.

Kendine güvenli, bakımına özen gösteren aşıklar mı, yoksa sahiplenilme duygusunun esiri olup, kendini salan aşıklar mıyız?

Evlendikten sonra kendini salan bir toplumuz. Evlendikten sonra yapmanız gereken bir rutinin içine giriyorsunuz. Yetişmeniz gereken bir hayat var aslında. Bunu yaparken de insanlar, işin kolay kısmına kaçmaya başlıyor. Size yemek yapan, çamaşırınızı yıkayan bir anne modeli her iki taraf için de ortadan kalmış oluyor.

İnsanların evliliği ya da ilişkiyi bir hedef olarak gördüğünü düşünmüyorum, kimse “ben hedefime ulaştım, evlendim, bundan sonra beni kim beğenecek, beğenen beğenmiş zaten” diye düşündüğünü sanmıyorum, en azından böyle düşünülmemeli. Çünkü aşk ölen bir olgu değil toplumda. Gördüğüm çeşitli aile yapılarında çoğunlukla aşk`ı yakalayabiliyorum ben. Belki de çok pozitif bakıyorum bilmiyorum ama gözlemlerim bu yönde. Elbette, yıllar aşk`ı sevgiye dönüştürüyor, daha sonrasında da rutine dönüştürüyor, önemli olan, alışkanlığa dönen aşk duygusunu da güzel muhafaza edebilmek.

İnsanların evlendikten sonraki yemek alışkanlıklarıyla ilgili birkaç cümle kullanmak istiyorum, fast food tüketimi, hazır gıdalarla beslenme alışkanlıkları ortaya çıkıyor. Zaten günümüzde insanlar evde yemek yapmaktan hoşlanmıyor. Bu özellik bizim yurt dışından aldığımız ve çok da kötü yaptığımız bir şey.

Gelenekçi bir toplum olmamıza rağmen, içimize işleyen bu tarz beslenme bizim toplum olarak sağlığımızı etkiliyor, ne kadar gelenekçi beslenirsek aslında o kadar sağlıklı beslenmiş oluruz görüşündeyim.

Yemek kültürümüzde çeşitli seçenekler mevcut. Bunlardan biri de kırmızı et. Yanlış inanış kırmızı etin kilo aldırdığı yönünde. İnsanların tek tip bir beslenme modelinde olmaması gerekiyor. Ne sırf et ile ne de sırf sebze ile beslenmeliyiz. Türk Mutfağı birazcık Akdeniz mutfağına yakın olduğu için, çok çeşitli sebzelerimiz de var. Et mutlaka olmalı, ciddi bir protein, B12 ve demir kaynağıdır et. Bu bağlam da haftanın 2 – 3 günü Kırmızı et`e ayırırsak diğer günlerde de beyaz ete yönelirsek kırmızı et ne kilo aldırır ne de zararlı olur. Hangi kırmızı et`i de tükettiğiniz önemli, pirzolanın yağ oranıyla bonfilenin yağ oranı farklıdır.

Aşk’ı çağrıştıran, sağlayan besinler neler?

Mutluluk hormonu denen seratonin isimli bir hormonumuz var. Dışarıdan besinlerle alamadığımız bir hormon; ancak bu hormonun salgılanmasını çağrıştıran ve sağlayan bazı besinler mevcut. Bunlardan birisi çikolata. Çikolatanın antioksidan özelliği de çok yüksektir aslında ve seratonin salgılanmasını arttıran bir besin. Elbette miktarlar değişirse kilo aldıran bir besin. Mutlu olacağız diye kilo almamız gereksiz. Gramajını ayarladıktan sonra, yanında sütle hatta ve hatta tarçınlı sütle harika bir ara öğün olabilecek çikolata seratonin salgılanmasını sağlıyor, özellikle de bitter çikolata.

Bir başka besin muz. Meyvelerin çoğu seratonin salgısını arttırıyor; ancak muz önemli. Yüksek bir enerji sağlar, yüksek bir potasyum ve karbonhidrat kaynağıdır aynı zamanda. Aslına bakarsanız karbonhidratlar seratonin salgılanmasını tetikler ama seratonin salgılayacağız diye, hamur işlerine yüklenmenin manası yok, bunun için biz, biraz daha tahıllı karbonhidratları tercih ediyoruz. pilav yerine bulgur pilavı gibi

Bunun dışında balık hem omega3 hem de omega6 içerikleriyle birlikte seratonin salgılanmasına katkıda bulunur. Fındık ve cevizi de unutmamak lazım. İkisi de diğer yağlı tohumlardan ayrılır. Omega3 içerikleriyle birlikte mutluluk hormonu yanında, beyin gelişimi içinde gereklidir. Çilek de bunlardan bir tanesi. Aslına bakarsanız çilek rengiyle de aşkı çağrıştıran bir meyve, eğer aşkın bir rengi varsa o renk kırmızıdır diye düşünüyorum.

Mutluluk hormonu vücudumuzda eksik olduğu zaman, daha çok uykuya meyil, halsizlik hissederiz, bir nevi depresyon hali hasıl olur. Mutluluk hormonumuz yüksekse, daha enerjik hissederiz kendimizi ve iştahımız kesilebilir. Bu kişiden kişiye göre değişiklik gösterir. Kimi aşıklar çok kilo alır, kimileri ise zayıflar. Yine beden algısına gelirsek, kadınlar aşık olduklarında kendilerini daha güzel göstermek için yemelerine dikkat ediyorlar.

Bugüne kadar bir çok kişiye hizmet verdiniz, kaçı gerçekten sağlık için geldi?

Erkekler biraz daha sağlık için, kadınlar ise daha fazla estetik kaygılarla geliyorlar, bu gerçeği kabul etmek lazım. Ergenlik çağındaki insanların estetik kaygıları, sağlık kaygılarından daha fazla; ancak özellikle medya da bu konuda bilgilendirici çalışmalar yapıldığı için bilinç düzeyi arttı.

Sağlığını da düşünen bir toplum olmaya başladık. Burada erkeklerin estetik kaygılarının kadınlar üzerinde yarattığı etkiden bahsetmek mümkün ama dürüst olmak gerekirse, kadınların kadınlara karşı daha çok kaygıları var. Bulunduğu topluluk içinde kendini kilolu bulup, bir diyetisyenle çalışmaya karar veren kadın sayısı gerçekten çok fazla.

İşinizle ilgili merak ettiklerimin başında, insanlar için çıkardığınız diyet listelerini nasıl hazırladığınız geliyor. Neye göre bir program hazırlıyorsunuz?

Bu bir ekip işi. Diyet programından önce, kişinin obeziteyle ilgili yapılmış kan tahlillerini görmemiz gerekiyor. Tahliller değerlendirildikten sonra, ölçüm ve yağ analizlerimizi yapıyoruz ve kişinin olması gereken kilosunu belirliyoruz. Önümüze hedef koyuyoruz. Özellikle benim için hedef ile çalışabilmek önemli. Kişinin vermesi gereken otuz kilo varsa önünde, gerçekten göz korkutucu olabiliyor. Otuz kiloyu tek seferde verdirmek yerine belki de üç parçaya bölüp vermesi daha kolay ve psikolojik olarak daha rahat olabiliyor. İnsanlar rakama çok dikkat ediyorlar. Dolayısıyla hedefimiz daha ulaşılabilir, kulağa daha kolay gelen rakamlar olmalı.

Bu şekilde başlıyoruz ve listelerimiz kesinlikle kişiye özel oluyor. Kişinin yaşam tarzı, beslenme alışkanlıkları, boyu, yaşı ve cinsiyeti önemli. Listeleri hazırlarken bunların hepsine dikkat etmek zorundayız. Bir de çok önemli bir nokta şu ki; insanlar diyet yaparken keyif almalı, sıkıcı olmamalı. Kesin çizgiler çekmemek gerekiyor. Ciddi metabolik hastalıkları olan kişilerde örneğin, şeker, kalp – damar hastalıkları, tansiyon sorunları ve tiroit problemleri olan kişiler de bazı keskin çizgilerimiz oluyor ve kişilerin o çizgilere riayet etmesini bekliyoruz.

Özellikle doğrudan satış programlarında, zayıflamak için birçok aparat hatta ilaç satılıyor, bu tür ilaçlarla zayıflama bağlantısı hakkında neler söylemek istersiniz?

Okuyanlar belki bana kızacaklar ama kesinlikle kullanılmaması gereken ürünler olduklarını düşünüyorum. Özellikle ilaç adı altında satılan ürünlerle, tamamen bitkisel de olsa kimse lütfen ama lütfen zayıflamaya kalkmasın. Medyada da bu ilaçlardan kaynaklı ölümlerle de çok sık karşılaşıyoruz. Çünkü bu ilaçların etki mekanizması, kalbi yoran sonuçlar doğruyor. Kalp atım hızını önemli ölçüde etkiliyor. Buna bağlı kardiyolojik ölümler maalesef çok sık oluyor.

İlaçların dışında ki bazı yan ürünler de var ama onlarla da ilgili çok olumlu konuşamayacağım. Gerçekten zayıflamak istiyorsanız, esas yapmanız gereken şey, yaşam biçiminizi değiştirmenizdir. Kilo vermek geçici bir çözümle halledilebilecek bir olay değildir. Herkes hızlı ve kısa sürede zayıflamak ister, hedefe çabuk ulaşmak ister ama bu doğru bir yöntem değil. İnsanların bu konuda eksiklikleri var, sorunumuz burada başlıyor aslına bakarsanız. Sağlıklı bir şekilde zayıflamanın önemini insanlar maalesef göz ardı ediyor. Bu o kadar önemli ki sonu ölümlere kadar varabilir. Bilmedikleri, hiçbir doktorun veya diyetisyenin tavsiye etmediği ilaçları ve ürünleri kullanmasın insanlar. O ilaçlar herkes için satılıyor ve herkesin bünyesi birbirinden çok farklı, sizde işe yarayan bir ilaç başkasında ters tepkimeye neden olabilir. Zaten bizde bunun için tahliller ve ölçümler yapıyoruz, kişiye en uygun diyeti bulmaya çalışıyoruz.

Burada ek olarak, sporcuların kullandığı yan ürünlerden de bahsetmek isterim. Spor salonlarında yağ yakıcılar satılıyor, bu olayda da kişiye özellik maalesef göz ardı ediliyor. Evet, bazı ürünler gerçekten faydalı olabiliyor ama herkese değil, kişiye özel ürünler olmaktan uzak. Siz çok az spor yapan bir insansanız, haftada bir kez yürüyüş yapıyorsanız, yağ yaktırıcı ürünü kullanmayın. Sporcu kimliğiniz varsa iş elbette farklılaşıyor, o zaman kullanın diyebiliriz. Ondan dolayı herkesin her ürünü kullanma gibi bir lüksü yok. Ben burada, her insanın en azından bir kere, bir diyetisyene gözükmesi gerektiğini, bir diyetisyenden yardım alması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü insanlarımız kendilerini, kendi vücutlarını bilmiyorlar, tanımıyorlar. Hiçbir kilo sorununuz yoksa bile, genel bir beslenme planı için, diyetisyenden bilgi almalısınız.

Sağlık Bakanlığının obezite ile mücadele kampanyasını yeterli buluyor musunuz? Eksikleri var mı?

Şu aralar gerçekten güzel bir kampanya başlattılar, desteklediğim bir kampanya. Elbette eksiklikleri var; ancak zaman içerisinde eksiklikleri giderilebilir. Çocuklar için, çocuklarda obeziteyi engellemek için herhangi bir çalışma yapılmıyor. Bu çok önemli. Obezite çocuk yaşlara inmiş durumda, biz sadece yetişkinleri ele alarak hata yapıyoruz. Sağlık enteresan bir olgudur, en başından önlemini almanız lazım ki, zaman ilerledikçe, sağlık için yapılan harcamalarınız artmasın. Küçükken kilolu olan bir çocuk çok yüksek ihtimal büyüdüğünde de kilolu olacak. O çocuk büyüdüğünde, sağlığını kazanmak, kilo vermek için bir ton para harcayacak, zaman kaybedecek. Bu tür kampanyalarda da dediğim gibi, çocukların beslenmesiyle ilgili gerekli çalışmaların olduğunu göremiyorum.

Okul kantinlerinde, fast food tarzı yiyeceklerin yasaklanması, tuzun kaldırılması gibi çalışmalar var. Bu tür çalışmalara nasıl bakıyorsunuz?

Önemli ve mantıklı bir uygulama olduğunu düşünüyorum. Halen bazı okullarda olmasa da, gerekli bir adımdı. Her yere yayılması için belki yeni bir düzenleme yapmak gerekebilir ya da denetimlerin sıklaştırılması yaygınlaşması yeterli olabilir.

Bazı okullarda meyve satışı olduğunu biliyorum ve bunu son derece destekliyorum. Çocuklar için, okul kantininden para vererek alabilecekleri bir şey çok cazip. Bu meyve olduğu zaman, hoşlarına gidiyor ve doğru bir adım olur. Evden yanında meyve getirmek değil de parasıyla almak daha cazip. Dışarıdan yemek çok daha çekici geliyor çocuklara, bu ruh halini dikkate almak gerekiyor. Meyve satışını özendirmek, kantinlerde daha sağlıklı besinleri satmak önemli olacaktır.

Bir çok insanla muhatap oluyorsunuz, elbette sohbet imkanı da buluyorsunuz, gözlemlerinize göre aşka ve ilişkiler nasıl bakan bir toplumuz?

Aşk sadece sevgiliye duyulan bir duygu değildir. İşinize, ailenize, çocuğunuza da aşk besleyebilirsiniz; ancak görüyoruz ki sevgiliye duyulan aşk da muhafazakar olabiliyoruz. Sevgisini çok fazla dışarıya yansıtabilen insanlar değiliz. Bu durum zaman zaman iyi olsa da, kötü sonuçlar da doğurabiliyor. Özellikle erkeklerin bu konuda daha ketum olduğu kanaatindeyim. Şuna inanıyorum; çocuğunuza gösterdiğiniz sevgi çok önemli. Çünkü o çocuk büyüyecek ve gün gelip başka birinin sevgilisi olacak. Burada kastettiğim şey laçka veya cıvık ilişkiler değil elbette.

Kişisel olarak aşk`a bakış açınız nedir?

Biraz zor bir soru aslına bakarsanız. Keyifli bir o kadar da. Benim için aşk öncelikle sevdiğim insan. İkinci olarak ailem, üçüncü olarak da işim. Benim aşk`a bakış açım ve sıralamam bu. İşini çok seven bir diyetisyenim ama kocam hep bir adım önde. Benim için aşk kocamdır diyebilirim.

Zeynep Subaşı kimdir?

1985 yılında doğmuşum. Başkent Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik bölümünden 2009 yılında mezun oldum, ilk olarak Kardiyolog Prof. Dr. Ali Oto`nun ekibinde çalışmaya başladım. Yaklaşık bir sene çok keyifli çalıştık. Burada yani ENDOMER`de üç senedir hem çocuklarla hem de yetişkinlerle çalışıyorum. Obezite programlarını yürütüyorum, diyabetle ilgili çok ciddi çalışmalarımız var. Endokrin bir merkeziz zaten. Kilo verme, kilo koruma, kilo alma programları, gelişim geriliğinde beslenme, diyabette beslenme, sporcu beslenmesi gibi birçok alanda hizmet veriyorum, yaptığım içi çok seviyorum. Bir buçuk senelik evliyim. 10 senelik bir ilişkinin evliliği bizimkisi, dolayısıyla aşk`a bu kadar pozitif bakıyorum.

Çankaya Üniversitesi Yayınları
Gündem Dergisi
F. Besim Kavukçu